ereketli topraklarımızın bir kısmına göz dikmiş görünüyorlar.
100 yıl önce coğrafyamızı talan ettiler.
Sürüldük… Balkanlardan, Kafkasya’dan, Kuzey Afrika’dan, Arap yarımadası’ndan.
Sığındık… Anadolu’ya, Trakya’ya!
. Nice kavimlere ev sahipliği yaptı, nicelerine mezar oldu. Bizlere bin yıldır vatan. 100 yıl sonra yeniden vatan!
Çünkü çekildik 100 yıl önce. Çünkü büzüştük. “Bundan sonra bir adım geri adım atmayız” diyerek Anadolu’yu canımızla, kanımızla savunduk. Kazandık. Bedeli ağır olsa da…
ANADOLU: BEREKETLİ TOPRAKLAR, MEDENİYETLER BEŞİĞİ
Hafta sonu çoluk çocuk İstanbul’dan çıkıp da güneye doğru yola koyulduğumuzda, yol kenarlarında İznik’te nar, Gemlik’te zeytin, Edremit’te mandalina tezgahlarını gördük. Eşim, “Ne bereketli memleketimiz var. Her yerin ayrı, her mevsimin ayrı meyvesi, sebzesi var” diye cümle kurunca,
“İşte bu berekete saldırıyorlar. İşte bu toprakların bir kısmına göz dikmiş görünüyorlar”
dedim.
Geçen hafta,
’nun davetlisi olarak Afyon ve Denizli’ye gitmiştim. Karayolu ile Ankara’dan Afyon’a giderken o güzelim kahvenin tonlarıyla bizi selamlayan tarlaları gördükçe memleket sevdam depreşmişti. Afyon-Denizli arası da ha keza! Her vesile ile Ebubekir Kurban dostumdan ödünç aldığım
“Türkiye sevgisi imandandır”
sözünü hançerem yırtılırcasına zikrettim.
Anadolu, öyle bir coğrafya ki sığınana, yurt edinene, binlerce yıldır ekmek veriyor, su veriyor; güven veriyor!
Paris yokken Diyarbakır var idi. New York yokken Nevşehir’de Ahiler birbirine komşu idi. Madrid yokken Mardin başkent idi. Onca yıllın birikintisi, onca medeniyetin mirasçısı bu topraklar.
Lakin, yaptılar. Bizi Anadolu coğrafyasına sıkıştırdılar. Buraya büzüştürüldük.
Yetinmediler.
Şimdi bizden bir şey daha istiyorlar.
Kıyamette buradan kopuyor.
TÜRKİYE’Yİ PARÇALAMAYA GÜCÜNÜZ YETMEYECEK
2003’te Condolezza Rice “
Ortadoğu’da 22 ülkenin sınırları değişecek”
dedi. Buna Türkiye’yi de dahil ettiler.
Türkiye 15 yıldır bir şeye direniyor. Coğrafyanın lime lime edilmesine. Türkiye’nin parçalanmasına!
İçimize akıttıkları legal görünümlü illegal yapılarla, siyasette devşirdikleriyle, FETÖ gibi örgütlerle Türkiye’nin tercihlerini değiştirmek istediler. Birkaç versiyonlu darbe girişiminde bulundular.
Hatta Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın canına kast ettiler.
Siyasetten devşirdikleri eliyle “devletin güvenlik konsepti”ni değiştirmeye kalkıştılar.
Başarılamayan her hamleden sonra Sayın Erdoğan’ı düşmanlaştırdılar. Türkiye’yi dünyadan izole etmek için “insan hakları, özgürlükler tehlikede” diye kampanyalara kalkıştılar, “diktatörlük” yaftasını yapıştırmak istediler.
Türkiye’den Türkiye olarak kalması istenmiyor.
Küçülmesi ve topraklarının bir kısmını terk etmesi isteniyor. İddialarından vaz geçmesi isteniyor.
Topraklarımızın bir kısmını istilacılarla kol kola girenlere vermemizi istiyorlar.
Hür irademizle aldığımız kararları, verdiğimiz tercihleri bir kenara itmemiz isteniyor. Erdoğan da buna direniyor.
Erdoğan’ın adımlarına ayak uydurabilen bir avuç Ankara sakini ve koskoca bir millet de canını dişine takarak direniyor!
ZARRAB DAVASINDAKİ KUMPAS YA DA JOKER NEDEN OYUNA GİRDİ?
Son kumpasın kokusu çıktı. Pis bir koku! Pis bir kumpas, besbelli!
FETÖ’nün 17/25 Aralık yargısal darbe teşebbüsünde kullandığı enstrümana benziyor. Hatta onların montaj, dublaj olarak tescillenmiş ne kadar malzemesi varsa alıp kullanmaya hazırlanıyorlar. Terbiyesizce bir de sosyal medya üzerinden tehdit ve şantaj yapıyorlar!
Böylece de zaten FETÖ’nün arkasında nasıl durduklarını tescillemiş oluyorlar.
Kumpasın adı belli, Rıza Zarrab davası.
Davanın duruşması ay sonunda. Ama kokusu şimdiden çıkıyor. Pis bir koku. Nereden baksanız, nereden tutsanız
“Amerikan hoyratlığı”, “Amerikan fütursuzluğu”
görülüyor.
Siyaseten alt edemediklerini, askeri olarak alt edemediklerini bu kez kurgusal bir yargı eliyle alt etmeye kalkışıyorlar.
15 Temmuz darbe ve iç işgal girişiminde FETÖ’yü maşa olarak kullananın Amerika olduğu artık ayan beyan ortada.
O gün başaramayanlar bugün hala
duygusuyla yeni kumpası hayata geçirmeye hazırlanıyor. Maksat belli,
“Türkiye’yi bir şeye mecbur etmek! Türkiye’yi iddiasından vaz geçirmek. ”
Zarrab davası bugünden hükmünü yitirmiştir. Çünkü, Türkiye’nin uluslararası ticaretin kuralları çerçevesinde İran ile gerçekleştirdiği ilişki bir suç değildir. Halkbank’ın uluslararası bir aktör olarak “transferlerde” merkez olması bir suç değildir.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın ismini bu davanın dosyasına ekleyerek “siyasi bir hesabı hukuk enstrümanını kullanarak görmek” elbette hiç ahlaki değildir.
Amerika’nın Türkiye’ye diz çökertmek için daha önce kullandığı aparatları bırakıp bugün doğrudan hamle yapması ise kayda değer. Demek ki içerideki aparatları artık iş göremez halde.
Dedim ya Anadolu’ya sığındık. Ama Anadolu’nun da bir kısmından vaz geçmemizi istiyorlar. Bunu da içimizdeki aparatlar eliyle yapmaya kalkıyorlar.
Bu kez
vekalet verdiklerinin gücünün yetmediğini görünce bizzat “joker”i oyuna sokmuş görünüyorlar.
Hadi bakalım. El mi yaman, bey mi?
Ne diyorduk,
“Türkiye sevgisi imandandır!” O halde, imanın gereği yerine getirilecektir.