Nuh’un gemisi su alırsa…

04:009/07/2017, Pazar
G: 17/09/2019, Salı
Hasan Öztürk

“Hamasetin yeri değil” diyeceksiniz, farkındayım. “Lüzumsuz basma kalıp cümleler kurmanın da anlamı yok” diye devam edeceksiniz… Tamam!“Türkiye’nin bir Suriyeli mülteciler sorunu vardır”deyip kestirip atmadan… Yine“Türkiye’nin bir Suriyeli mülteciler sorunu yoktur”diyerek de…“Suriyeliler sınır dışı edilsin”diye çıkıntılık yapanın ağzının payını bi çabukta vermeden…“Suriyeliler kardeşimizdir”cümlesinin altını doldurarak…Suriyeli mültecilerin Türkiye’nin şehir sosyolojisini değiştirdiği gerçeğinin

“Hamasetin yeri değil” diyeceksiniz, farkındayım. “Lüzumsuz basma kalıp cümleler kurmanın da anlamı yok” diye devam edeceksiniz… Tamam!

“Türkiye’nin bir Suriyeli mülteciler sorunu vardır”
deyip kestirip atmadan… Yine
“Türkiye’nin bir Suriyeli mülteciler sorunu yoktur”
diyerek de…
“Suriyeliler sınır dışı edilsin”
diye çıkıntılık yapanın ağzının payını bi çabukta vermeden…
“Suriyeliler kardeşimizdir”
cümlesinin altını doldurarak…

Suriyeli mültecilerin Türkiye’nin şehir sosyolojisini değiştirdiği gerçeğinin farkından olarak… Konuyu biraz tartışalım.


BİRAZ TARİH, BİRAZ ANI,
BİRAZ SOSYOLOJİ
Samiha Ayverdi
rahmetli anılarında anlatır… Özetle şöyle der:

“Perişan halde İstanbul’a ulaşmışlar… Fatih semtindeki cami avlularına, parklara, bahçelere sığınmışlardı. Mesih Ali Paşa Camii etrafındakilere (Koyunbaba Parkı) ailem yardım yapıyordu. Yemeklerini, iaşelerini veriyorduk. Bu aylarca sürdü.”

Samiha Ayverdi,
Mesihpaşa İmamı
isimli kitabında da yine Balkan Harbi’nden kaçanlarla İstanbul’un Fatih semtinde mukim olanların hikayelerini anlatır.

Mesih Paşa Camii imamı kitabının ana karakteri bir imamdır ve muhacir kızına aşık olmuştur, mesela.

***

Ramazan bayramı için memlekete gitmiştim. İstanbul’a dönüşte yolumu değiştirdim. Eskişehir-Bursa üzerinden geldim.

Bursa’nın İnegöl çıkışında tepenin tam başında meyvecilerin olduğu bir alan vardır, bilenler bilir. Hah işte oraya uğradım. Türlü türlü meyve aldım. Meyveci kadınlarla da ayaküstü sohbet ettim.
“Bursalı mısınız?” Cevap ilginç, “Yok muhaciriz!”

Sordum, “Ne zaman, nereden geldiniz?”

Cevap, “Babamın ailesi Birinci Dünya Savaşı’nda (Balkan Harbi’ni kastediyor) Bulgaristan’dan gelmiş. Annem tarafı 50’li yıllarda…”

“Peki burda neredesiniz?”

Cevap, “Hemen arkada köyümüz var!”

“İyi o zaman Bursalısınız işte” diyorum, gülerek… Cevap veriyor… “Tamam da biz muhaciriz!”

***

İzmir’de bir süre bulundum. Bulunduğum yıllarda İzmir’in sosyolojisi bugünkü gibi hiç değildi.

Ve Selanik göçmenleri ile Boşnaklar İzmir’in yerleşik ahalisi içinde önemli bir yer tutuyordu. Bir gün bir arkadaşımın evine ziyarete gittim. Biz salonda otururken, mutfak tarafında arkadaşımın annesi ile kız kardeşi konuşuyorlardı. Bir şeyler anlayacak gibiydim ama anlayamıyordum. “Acaba hızlı konuştukları için mi anlamıyorum” diye düşünürken, arkadaşım gülerek,
“Bizimkiler ana kız ana dillerinde konuşuyorlar” dedi. Arkadaşım Çerkes’di ve evde Çerkesce konuşuyorlardı
.

Ailesinin hikayesini anlatmıştı. Çerkes sürgününde Anadolu’ya ulaştıklarında, Afyon’un bir köyünü Kafkasya’daki köylerine çok benzedi diye yurt edinmişlerdi.

Ve arkadaşımın tüm ailesi Türk milliyetçisiydi… Tıpkı Boşnaklar gibi, Selanik göçmenleri gibi.

***

2011 yılıydı. Hünüz Suriye iç savaşı çıkmamıştı.
Süleyman Şah Türbes
i’nin de bulunduğu Karakozak’a gitmiştik bir grup gazeteci ve akademisyenle. Türbenin hemen yanı başında kurulan devasa çadırda bir öğle yemeğine katıldık. Ev sahiplerimizin tamamı Arapça konuşuyordu. Ve bize şöyle diyorlardı,
“Biz Karakeçili yörükleriz..!”
Öğrendik ki, ailelerin Suriye tarafında kalanlar Arapça konuşuyor, Türkiye’dekiler Türkçe.

***

Bosna’nın Visoko şehri
ni ziyaret etmiştim, bundan 10 yıl kadar önce. Şehrin yakınındaki bir köyde günü tamamlayıp da veda zamanı geldiğinde, yaşlı bir Boşnak nine şöyle demişti:
“Hükümete söyleyin bizim yolları yapsın” Biz Boşnak hükümetine ne diyelim” diyecek olduk. Dedi ki, “Evladım ben İstanbul hükümetine söyleyin dedim!”

***

Örnekleri peş peşe sıralamaya devam edebiliriz. Bu örneklerin tamamı bize bir şey söyler.
Anadolu Nuh’un gemisidir. Ve mevcut sınırların dışında bir de gönül sınırlarımız vardır ki o sınırlar çok daha büyüktür.
Nuh’un gemisi Anadolu, Endülüs yıkılırken İspanyol engizisyonundan kaçan Safarat Yahudilerine de evsahipliği yapmıştır, Balkan Harbi’nde Bulgar, Yunan çetecilerinden kaçan Müslüman Türkmenlere de… Sırp zulmünden kaçan Bosnaklara da... Sürgün yiyen Çerkeslere de, Arnavutlara da…

Anadolu’da kim yerli kim muhacir sorusunun peşine düşersek eğer… Yerli olduğunu öne sürenlerin yakın geçmişte hangi zulümden kaçıp buralara sığındığını, ya da tarihin bir döneminde bir yerden sürülüp bu toprağa sığındığını unuttuğunu hatırlatmak gerekir.

***

Bütün bunlara rağmen… Suriye savaşı, Türkiye’nin demokrafik yapısını, sosyolojisini değiştirmektedir. Suriyeli muhacirlerin şehirlerimizde hiç bir sorun olmadan entegrasyonu sağlanmıştır demek büyük laf etmektir. Sorunların bir kısmını halının altına süpürdüğümüz de bir vakıadır.

Fakat!

Anadolu öyle bir topraktır ki, sığınana “neden geldin, neden gitmiyorsun” demez.
Anadolu, yaşlı bir anadır belki ama öz evlatlarını emzirdiği gibi evlatlıklarına da hala süt anneliği yapmaktadır.
Anadolu, 1000 yıl önce doğudan ve güneyden gelen biz Türkmenlere nasıl yurt olmuş ise, gelen bütün kavimlere de yurt olmuştur.

***

Şimdi durup bir daha düşünelim..!

Sakarya’daki o alçak katillerin canına kast ettiği ana ile evladının azmettiricisi kimlerdir?

Şehirlerde Suriyeli avı başlatmak isteyenlerin azmettiricileri kimlerdir?

Ve Suriyeliler krizi üzerinden yapılmak istenen nedir?

Hiç sorunumuz yok demiyorum.

Ama mülteciler üzerinden gelişen gerginliğin daha başka bir hedefinin olduğuna işaret etmek istiyorum.

Yoksa Sakarya’daki vahşetin Anadolu’nun ruhuyla hiç ilgisi yok.

Sahi bize ne oluyor?

#Hamaset
#Sosyoloji