İstanbul’un kaldırımları işgal altında

04:0022/09/2017, Cuma
G: 17/09/2019, Salı
Hasan Öztürk

“Ahİstanbul”başlıklı yazım şöyle bitiyordu:“Her gün yürüdüğüm kaldırımların daraldığını görmek ruhumu daraltıyor.”Sadece benim ruhumu daraltmadığını o yazından sonra aldığım onca mesajdan anladım. İstanbul’un kadim ilçe ve mahallelerinde yaşayan onlarca insanımız bilvesile ulaştılar ve neredeyse “keşmekeşleşmek”üzere olan “İstanbul yaya trafiği”yle ilgili dertlerinden söz ettiler.Yaya trafiği de ne ola kidemeyin, az biraz sabredin.İstanbul’un hala çekim merkezi olması ve dolayısıyla dünyanın her

A
h
İstanbul”
başlıklı yazım şöyle bitiyordu:
“Her gün yürüdüğüm kaldırımların daraldığını görmek ruhumu daraltıyor.”
Sadece benim ruhumu daraltmadığını o yazından sonra aldığım onca mesajdan anladım. İstanbul’un kadim ilçe ve mahallelerinde yaşayan onlarca insanımız bilvesile ulaştılar ve neredeyse “
keşmekeşleşmek”
üzere olan “
İstanbul yaya trafiği”
yle ilgili dertlerinden söz ettiler.

Yaya trafiği de ne ola ki
demeyin, az biraz sabredin.

İstanbul’un hala çekim merkezi olması ve dolayısıyla dünyanın her yerinden göç alması… Araç sayısının her gün artması… Yeni yolların yapılmaması ve İstanbul’un kadim semtleri kadar yeni kurulan semtlerinin de cadde ve sokaklarının dar olması, var olan trafik sorununu her geçen gün daha da güçleştiriyor, tamam.

Ama bir de
yaya trafiği sorunumuz var
ki bu da artık tartışılmalıdır.
Yaya trafiği sorununun birkaç bölümü var. Bunların başında
yayaların, yaya olarak kullanması gereken fiziki ortamların yetersizliği.
Yani kaldırımların ya olmaması, ya dar olması, ya da işgal edilmiş olmasıdır.

Dikkat edin sıradan bir yayadan söz ediyorum. Burada, engelli vatandaşlarımızın yaşadığı büyük sorunlara hiç değinmiyorum daha.

Yaya kaldırımları şehirlerin olmazsa olmazları. Hatta bazı Avrupa kentlerinde yaya kaldırımları son dönemde daha da genişletilmiş, araç yolları daraltılmış. Gerekçeleri çok basit… “
Çünkü öncelik yayadadır”
diyorlar.
Buna mukabil,
İstanbul’da yaya yolları her geçen gün yok ediliyor. Her geçen gün daralıyor. Her geçen gün hızla işgal ediliyor.
Örnek olsun diye söylüyorum.
Fatih,
İstanbul’un kalbidir. Tıpkı
Üsküdar
gibi. Bu iki ilçenin kaldırımlarını bir görün. Geçenlerde yürürken bir fotoğraf çekmiştim.
Mesih Ali Paşa Camii
önündeki
Eski Ali Paşa Caddesi
sizi doğruca
Karagümrük
Meydan’a çıkarır. O caddenin kenarında
yaya kaldırımı diye 50 cm’lik bir bölüm yapmışlar
. Oradan yürümeye çalışanları birden bir şey karşılıyor:
Çöp konteynırları
! 50 cm’lik kaldırımı yayalara çok gören
idaremiz o yolun 30 cm’lik bölümünü de kesip çöp konteynırı koymuş iyi mi?
Yani ya yola inip yürüyeceksiniz, ya da çöp konteynırına çarpıp geri döneceksiniz..! Akıl kârı mı? Fatih böyle de Kadıköy, Bakırköy, Beyoğlu, Beşiktaş başka mı?
Bitmedi, yaya kaldırımlarının çoğu akşam saatlerinde otoparka çevriliyor sevgili İstanbullular tarafından! Hem de park yapılmasın diye icat edilen o tuhaf beton mantarlara rağmen.
Gerekçe basit: Nereye park edeyim kardeşim?

İyi de yayalar nereden yürüsün kardeşim?

Bir de yaya geçitlerinde hem de yayaya yeşil yanarken yayaların üzerine üzerine araçlarını süren aklı evveller var ki bu yazıda onlara hiç değinmiyoruz.

Bugünlerde psikolojimizi daha da zorlayan bir yaya kaldırımı işgali ile de karşı karşıyayız. O da kahvehane, kafeterya, pastane, lokanta gibi yerlerin önündeki işgaller.

Geçen gün beni evden almaları için kanalın ulaşımından araç istedim. Gelen araca bindim. Şoför arkadaşımızla birbirimizi selamladık, hal hatır sorduk. “Sorma abi diye başladı. Dün akşam az kalsın başım belaya girecekti. Gece boyu uyuyamadım. Hâlâ sinirlerim tepemde” dedi. “Hayırdır” dedim. Dedi ki,
“Hanım çoluk çocuk dün akşam eve yürüyorduk. Birkaç kahvehanenin önünden geçerken kaldırımdan yola inip geçtik. Birinin önünden geçerken az kalsın ‘ne bakıyorsunuz’ deyip kavgaya tutuşacaktım. Ellerinde sigara, gözlerinde insanı taciz eden bakışlar”
dedi.

Önce güldüm. Sonra somurttum. Sonra da “Seni anlıyorum” deyip sustum.

Gerçekten de kaldırımlar artık işgal altında. Bazen tabure, sandalye hatta masa bile atıyorlar kaldırımlara. Belediyelerimizse bu işgallere sessiz.

Şehir hayatının bir gereği elbette kahvehaneler, kafeler ve benzerleri. Yine
“kapalı mekânlarda sigara yasağı”
elbette insanları bir takım çözümlere zorluyor olabilir. Ama unutmayın bazı uzak doğu ülkeleri ve Avrupa kentlerinde artık sokakta da sigara içmek yasak.
Hal böyleyken,
sigarayı bahane ederek, yaya kaldırımları işgal ediliyor. İşgalle de yetinilmiyor, insanlar taciz ediliyor.
Şoför arkadaşımız şöyle bir soru da sordu,
“Ben bir erkek olarak o insanların arasından geçmeye çekiniyorum. Ya kadınlar, çocuklar, yaşlılar ne yapsın?”

Yakıcı soru bu.

Bir soru da ben ilave edeyim
. Özellikle gece hayatını seven Suriyeli misafirlerimizin beşerli onarlı gruplar halinde gecenin bir vaktinde yüksek sesle konuşarak kaldırımları işgal etmesi kimleri rahatsız etmiyor?

İstanbul dev bir metropol. İstanbul aynı zamanda kadim bir şehir. Binlerce yılın birikimi. Bu şehri hep birlikte tüketiyoruz. Bir şeyi daha tüketiyoruz. İnsanlığımızı, saygımızı, geleneğimizi.

Sokakta yürüyemez hale geleceksek eğer İstanbul, İstanbul olmaktan çıkmış demektir.

Sahi, kaldırım işgaline belediyeler ne ceza kesiyor?

Ya da işgalcilerin eşleri, çocukları diğer işgalcilerin arasından yürüyüp gidebiliyor mu?

Şehr-i İstanbul’un hallerini yazmaya devam edeceğiz.

#İstanbul
#şehircilik
#Metropol