Alman aklı, kime tetik çektirir

04:008/09/2017, Cuma
G: 17/09/2019, Salı
Hasan Öztürk

Almanya seçimlerinin Türkiye’ye etkisinin farkındayız. Türk düşmanlığı, Müslüman düşmanlığı üzerinden yürüyen tartışmalarda siyasetçi olarak hedefe konan isimse Sayın Erdoğan.Almanya’nın Türkiye’deki kamuoyunu yönetme ve toplumsal olayları örgütleme gibi bir becerisinin olduğunu da sanırım kimse inkar edemez...Hele ki Gezi Provokasyonu’ndaki etkisini gördükten sonra... (Sadece o dönemde ölen vatandaşlarımızın orjinine bakın yeter. Ya da Taksim’i işgal eden sol terör örgütlerine...)Almanya dendiğinde

Almanya seçimlerinin Türkiye’ye etkisinin farkındayız. Türk düşmanlığı, Müslüman düşmanlığı üzerinden yürüyen tartışmalarda siyasetçi olarak hedefe konan isimse Sayın Erdoğan.


Almanya’nın Türkiye’deki kamuoyunu yönetme ve toplumsal olayları örgütleme gibi bir becerisinin olduğunu da sanırım kimse inkar edemez...

Hele ki Gezi Provokasyonu’ndaki etkisini gördükten sonra... (Sadece o dönemde ölen vatandaşlarımızın orjinine bakın yeter. Ya da Taksim’i işgal eden sol terör örgütlerine...)

Almanya dendiğinde Türkiye’deki bir takım terör örgütlerinin de finansman, silah ve eğitimi meselesi akla gelir. Almanların sol örgütler üzerindeki kapasite kullanımı oldukça fazla yani...

Bunların başında elbette bir şehir örgütlenmesi olarak dikkat çeken DHKP/C.

PKK terör örgütünün Almanya ve Avrupa’daki kredisini ise bu yazıda tartışmayacağız.

SUSURLUK İLE DHKP/C İLİŞKİSİ

DHKP/C kriminal bir örgüt müdür, ya da çok daha komplike midir?

Bu sorunun cevabını bulabilmek için Susurluk kazasına kadar gidip bir hatırlatma yapmak istiyorum.

Bu hatırlatmayı da açıkçası 30 Ağustos Zafer Bayramı münasebetiyle Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki resepsiyonda görüştüğüm çok önemli bir bakanın “
Sol terör örgütlerinin bazılarının bu kadar güçlü olduğunu bilmiyordum”
demesi üzerine yapmak niyetindeyim.
3 Kasım 1996 yılında Susurluk kazası meydana geldi
ğinde gladyonun sağ kanadıyla ilgili olağanüstü hızlı deşifre yapıldı. Yani
Abdullah Çatlı
’nın Sedat Bucak’ın Mercedesi’nde olduğu ve olay yerinde hayatını kaybettiği haberi o günün Radikal gazetesi aracılığıyla hızla yayıldı. Günlerce Abdullah Çatlı ile ilgili eski defterler açıldı, kirli çamaşırlar etrafa saçıldı.
Ancak hatırlayın o kazada bir önemli polis şefi daha vardı. Adı
Hüseyin Kocadağ..!

Hüseyin Kocadağ başarılı bir polis şefiydi... Terör örgütlerini biliyordu. Ancak neden acaba Susurluk’teki araçta o da vardı, gibi sorular soruldu. Kocadağ ile ilgili deşifreler bunlarla sınırlı kaldı.

Oysa daha sonradan ortaya çıktı ki
Sabancı Suikastı zanlısı Fehriye Erdal, Hüseyin Kocadağ’ın referansı ile Sabancı Center’e yerleştirilmişti.
Bingo..!
Yani,
DHKP/C militanı Fehriye Erdal, Alevi kökenli bir polis şefi tarafından Sabancı Center’e yerleştirilimiş, sonra da o Fehriye Erdal ile bir başka militan 9 Ocak 1996 yılında Özdemir Sabancı’yı katletmişti.
Erkek militanın akıbetini biliyorsunuzdur. Mustafa Duyar “ötecek” endişesiyle Karagümrük Çetesi olarak bililen Nuriş kardeşlere cezaevinde infaz ettirilmişti.
Sabancı suikastının neyi amaçladığı konusunda yıllarca yorumlar yapılmıştı. Bunlardan birinin de unutmayın ‘otomobil savaşları’ydı. Yani
Alman otomobil şirketlerinin fink attığı Türkiye’de Sabancı ailesi Japon otomobil markasını Türkiye’ye getirmiş ve fabrika kurmuştu!

Neyse devam edelim.

Yani, Susurluk’un derin yapısında hem sağ hem sol vardı. Ancak sol kanadın üzeri örtüldü, sağ kanadın ipliği pazara çıkarıldı.

Bunu yapanların Almanya ile olan ilişkilerine gelince... Radikal’in kime ait olduğuna bakmak yeterli değilse...

31 Mart 2015’te Çağlayan Adliyesi’nde savcı Selim Kiraz’ı şehit eden DHKP/C militanlarını haklı gösteren yayınlar yapan medyanın Almanya ilişkilerine bakmak yeterli olur sanırım.

Hatırlayın, Savcı Selim Kiraz’ı makamında şehit eden militanları, “Bizi buna mecbur bıraktılar” diye haberleştiren medyayı kast ediyorum.

Başa dönelim, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde görüştüğüm etkili bakan “Sol örgütlerin bu kadar güçlü olduğunu bilmiyordum” dedi ya hani, gördüğünüz gibi bir polis şefi aracılığıyla Türkiye’nin en korunaklı binasına militanını yerleştirebilen bir DHKP/C’den, yine yüzlerce polisin görev yaptığı güvenliğin had safhada olduğu Çağlayan Adliyesi’ne girip makam odasında bir savcıyı -ki Gezi’de hayatını kaybeden Berkin Elvan’ın katilini bulmak üzere olan bir savcıdan bahsediyoruz- katleden bir örgütten bahsediyoruz.

Aynı örgütün devletin içinde nasıl kollanıp gözetildiğinden... Dahası o örgütün yeşertildiği iklimin ne hikmetse Alevi çevreler olduğundan... Ve nihayetinde “Ali'siz Alevilik” projesini hayata geçiren Almanya’dan söz ediyoruz.

İşin özeti şu: Almanya, kan dökücü bazı terör örgütlerini hem besliyor, hem yetiştiriyor, hem kolluyor. Aynı Almanya o örgütleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti içindeki bazı uzantılarıyla eliyle de kolluyor. Bunların başında DHKP/C var. Bu örgüt ile Türkiye’de etkili eylemler yapıp, siyaseti, ekonomiyi etkiliyor.

Bugünlerde PKK terör örgütünün alan hakimiyetini kaybettiği bir gerçek. Eylem koyma beceresi neredeyse sıfırlandı.

Almanya -Türkiye ilişkileri bu kadar gerilmişken...

Türkiye, her gün yeni bedeller ödeme pahasına “bağımsızlık mücadelesi”nden bir adım dahi geri çekilmemişken...

DHKP/C gibi terör örgütlerinin eylem kapasitesine bir bakmak gerekiyor. Zira bu memleketin haini de kahramanı da hiç bitmiyor!

#Almanya
#Türkiye
#DHKP/C
#Fahriye Erdal
#Hüseyin Kocadağ