Ölümü profesyonelce karşılamak (II)

04:004/08/2017, Cuma
G: 17/09/2019, Salı
Fatma Barbarosoğlu

Başkalarının hatası ile ne kadar da mesuduz.Yanlışı yapan hep başkaları. Tabuta yaslanıp selfie çekiyorlar, mezarlıkta göbek atıyorlar. Kim? Başkaları. Yani haberler üzerinden haberdar olduklarımız. Bize uzak olanlar.Bizi bize gösteren yok. Başkalarının hatalarını gördükçe o hatayı yapmayan olduğumuz için kendimizi sevmelere doyamıyoruz. Bilumum kişisel gelişim programları, kitapları zaten bize bunu öğütlüyor. Kendini sev. Kendini ödüllendir. Kendini şımart.Başkalarının hatalarından ibret almıyoruz


Başkalarının hatası ile ne kadar da mesuduz.

Yanlışı yapan hep başkaları. Tabuta yaslanıp selfie çekiyorlar, mezarlıkta göbek atıyorlar. Kim? Başkaları. Yani haberler üzerinden haberdar olduklarımız. Bize uzak olanlar.

Bizi bize gösteren yok. Başkalarının hatalarını gördükçe o hatayı yapmayan olduğumuz için kendimizi sevmelere doyamıyoruz. Bilumum kişisel gelişim programları, kitapları zaten bize bunu öğütlüyor. Kendini sev. Kendini ödüllendir. Kendini şımart.

Başkalarının hatalarından ibret almıyoruz ama o hatayı tam da kendimizi şımartmak için vesile biliyoruz.

Oysa hepimiz ölümü öldürmeye pek kararlı görünüyoruz. Ölümü öldürürken ahiret bilincimizi imha ettiğimizi hiç fark etmiyoruz.

Oysa her birimizin muhakkak hayatının bir ya da birçok anında profesyonelce karşılanan “ölüm”ler var.

Yukardaki satırları yazmama vesile olan şahsiyet, çiçeği burnunda bir doktor. Pazartesi günü yayınlamış olduğum “Tufan/İnsan kendinden de incinirmiş meğer” başlıklı yazım üzerine bendenize aşağıda dikkatinize sunacağım mektubu gönderdi. Genç doktorun mektubunda çok kıymetli bir dikkat var. Ben ki tek başına yemek yiyen lakin tek başına güzel bir kitap, yazı, mektup okuyamayan bir insanım. İlle paylaşacağım. Buyurun:

Merhaba, yazınızı bugün hastanede öğlen takiplerini yaparken okudum.

Sizi öyle bi anladım ki ya da anladığımı sandım diyelim. Şu anımı paylaşmak istedim ‘kendinden incinmek’ hususunda.

Efendim, ben tıp fakültesinde şu sıralar intörnüm, bahsettiğim olay ise geçen sene adli tıp stajında geçmişti. Bu stajın en önemli, çarpıcı günü otopsi günüdür. Gitmesi zorunlu olduğu gibi öncesinde de sık sık geçmişteki vakalardan ve özellikle kokusundan bahsedilir. Yine bunlar konuşulmuştu. İki kat maske giyip içine vicks sürecektik. Ölü görme heyecanıyla -çok net bir ifadeyle- Adli tıp kurumuna gidiyorduk. Yaklaşık iki saat süren yolun sonlarına doğru bir espriyle yıkılmıştım. Arkadaşım annesiyle önceki akşam telefondaki konuşmasını anlatıyordu. Otopsiye gideceğini söylemiş annesine, annesinin tepkisi şöyle olmuş: “Girince üç İhlas bir Fatiha okumayı unutma yavrum”.

Güldük… Sonra aklım tutuldu. Yıllarca hermezarlıktan geçişte Fatiha okurum. Babamın küçüklükten beri alıştırmasıdır. Türbelerin yanından geçerken de hakeza öyle.

Üniversitede de alt dönemlere sağlıkta mahremiyeti, kendideğerlerimizle nasıl mesleğimizi ifa edeceğimizi filan anlatırım.

Gündemleri haline getirmeye çalışırım. İtiraf ediyorum o gün de otopside mahremiyeti nasıl ihlal ettiklerini, insanın ölü katılığında olan bedenin de kutsal olduğunu bilmediklerini göreceğimi düşünerek gitmiştim. Ama bi Fatiha okumak ölümle bu kadar içli dışlı olan bu meslekte aklıma gelmiyordu ya da mesleki kimliğimle beraberken gelmiyordu. Hasılı ben de incinmiştim kendimden o günü defterime, kendimden incinme anım olarak ayrıntılarıyla yazmıştım.

Sizinle de paylaşmak istedim.

Selam ve dua ile…

N.B.

Otopsisini yaptığınız mevta için Fatiha okuyor musunuz? Doktorlar bu sorunun cevabını daha önce hiç düşünmüş müydünüz?

#Türkiye
#Ölüm