Ninelerimizin hayretini ihlâl etme hakkımız var mı?

04:0013/12/2017, Çarşamba
G: 18/09/2019, Çarşamba
Fatma Barbarosoğlu

Çocuktuk, henüz masal çağında, televizyonda Zeki Müren’i gören ninelerimiz, "Zeki Müren de bizi görüyor mu" diye sorardı. Gören ile görünen arasındaki sınırın erimesiydi bu soru. O zamanlar bu soruya gülerdik. Şimdi biliyoruz ki, biz bilgisayarda bir şeyleri seyrederken pekâlâ birileri de bizi seyrediyor olabilir.Birkaç hafta önce yayınladığım yazıda sosyal medya ile hiç karşılaşmamış bireyler ile uzun uzun sohbet etmek istediğimi söylemiştim. Değerli okuyucularım, 'telefon ekranında kendisi ile

Çocuktuk, henüz masal çağında, televizyonda Zeki Müren’i gören ninelerimiz, "Zeki Müren de bizi görüyor mu" diye sorardı. Gören ile görünen arasındaki sınırın erimesiydi bu soru. O zamanlar bu soruya gülerdik. Şimdi biliyoruz ki, biz bilgisayarda bir şeyleri seyrederken pekâlâ birileri de bizi seyrediyor olabilir.


Birkaç hafta önce yayınladığım yazıda sosyal medya ile hiç karşılaşmamış bireyler ile uzun uzun sohbet etmek istediğimi söylemiştim. Değerli okuyucularım, 'telefon ekranında kendisi ile karşılaşan ananenin, torunları tarafından kayda alınmış videosu'nun linkini attı. Bu video'dan haberdarım. Hatta Nazife Şişman ile üzerinde uzun uzun konuştuk. Neden uzun uzun konuştuk?

Efendimizin, “Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmez ise dilinizle, ona da gücünüz yetmez ise kalben buğz ediniz” hadisi şerifini her dem kalbimizde ve zihnimizde yürürlükte tutmaya çalışıyoruz. Bu video üzerine uzun uzun konuşmak bizim için bir kötülüğe dil ile mani olmak anlamına geliyordu çünkü.

Bu video'yu kaydetmek/seyretmek kötülük mü? İyi bir şey olmadığı konusunda ısrarlıyım. Aile arasında hatıra olarak hafızalarda kalacak anların kaydını alarak bütün Türkiye’ye servis edilmesi, en hafif ifade ile 'yaşlı nine'nin hayretini ihlâl etmek anlamına geliyor.

Nazife Şişman ile ninenin video'su üzerine uzun uzun konuştuk dedim... Bu, bizim her zaman yaptığımız bir şey. Tanık olduğumuz her olayı muhakkak sözlü kültürün izinde yerleştirme gayreti içine gireriz. Ama bu defa konuşmamızı yazılı hale getirelim dedim. Eksik olmasın Nazife Şişman da ninenin vidyosu ile ilgili görüşlerini yazdı. Buyurun:

“Torununun telefon kamerasıyla kendi videosunu çekmesine şahit oluyor seksenlik nine. Yaşlı kadın ekranda kendisine gösterilen görüntünün 'görüntü' olduğunun bilincinde değil. “Bu kim? Onu da oraya koymuşlar öyle. Sen nerden geldin?” diyor. “Sensin” dediklerinde ise, “Ananızın gözü, ben de inandım” diyerek arkadan gelen diğer gülme seslerine katılıp kendisi de gülüyor. Şakaya faka basmıyor kendi fikrince.

Peki, nasıl oluyor da ekranda gördüğü yaşlı kadının kendi görüntüsü olduğunu bilmiyor. Bu cümleyi yazarken önce 'kendi görüntüsü' yerine 'kendisi' yazdım. Ben ile görüntü arasında hiçbir ayrım gözetmiyor olmam, neredeyse bütün çağdaşlarım gibi 'kamera gözü'nün bende daimi bir protez haline geldiği anlamına mı geliyor?

İki yaşındaki torunum fotoğraf ve video görüntülerine baktığında, “Bu, benim” diyebiliyor. Büyüklerimiz, “Çocukları konuşmaya başlamadan aynaya baktırmayın, yoksa dilsiz olur” diye uyarırlardı. Şimdiki çocuklar doğdukları andan itibaren ekranla ve kendi görüntüleriyle muhataplar. Konuşma yetilerini kaybetmiyorlar, ama neyi kaybediyorlar acaba?

Bir sürü şey karmaşık, birbiri içine geçmiş bir şekilde aklımdan geçiyor:

-Bu yaşlı kadının aynadaki görüntüsü ile hiç karşılaşmamış olması mümkün mü? Ama ekrandaki görüntü ile kendisini bütünleştirmiyor. Çünkü kendilik bilincinin görüntüsüyle alakası yok, diye bir çıkarımda bulunabilir miyiz?

-Sen de mi buraya geldin ben gibi el sallıyorsun, diye sorarken,

“Bu kız da bana el sallıyor” demesine şaşıranlar olmuştur. Ama köyde yediden yetmişe bütün kadınların isminin sonuna bir kız ibaresi eklendiğini bildiğim için seksenlik ninenin kameradaki görüntüsüne 'kız' demesi garip gelmedi bana. Mesela köyün yaşlıları beni, 'Rahile kızın (1909-2006) kızı Zehra kızın (d.1942) kızı' olarak tanıtırlar. Değişen dış görüntüye rağmen değişmeyen bir benlik algısının sabitlendiği bir konum mudur 'kız?' Bir soru daha...

-Kamerayı eline alan etraftakileri eğlendirme/etraftakilerle eğlenme hakkını kendinde görmeye mi başlıyor? Ben çocukken bir gün sofrada babaannemle dedeme gülmüştüm, zeytinleri içine döktüğü vişne reçelini sofraya getirdi ve dedem de farkında olmadan onları yedi diye. Günlerce küs kaldı bana babaannem, dedeme güldüğüm için. Ben de bugün bile hatırladığıma göre çok üzülmüş olmalıyım. Video'nun sonunda neden bu aklıma geldi bilmiyorum. Bugün şaka yapma ve gülme/güldürme norm haline geldiği için yaşlı bir kadının şaşkınlığını cümle âleme yayınlamakta bir çekince duymuyor torunları.

İşte bu kısacık video'yu izleyip izleme serüvenimi yazayım diye bir dosya açtığımda bunlar geldi aklıma. Yazmaya zorlamanın da etkisi var belki.

Ama beni en çok etkileyen şu: Yaşlı kadın şaşkın ama büyülenmiş değil; önünde mucize gibi bir şey var ama o etrafındakilerin söylediklerine hemen teslim olmuyor.”

Nazife Şişman’ın sorularına birkaç soru da ben ilave edeyim: Yaşlıların ve çocukların en mahrem hallerini çekme hakkımız var mı? Onların en mahrem hallerini 'like' almak uğuna servis etme hakkını nereden alıyoruz?

Gün boyu ekranımıza düşen vidyolar ile mesafemizi hangi açıdan korumamız gerekiyor?

İbreti öldüren bakış, kalbin ışığını imha eder.

Seyrettiklerimizden ibret çıkarmıyor sadece tüketiyor isek bir müddet sonra iyiyi kötüden ayırt eden basiret sıfatımız yara almaya başlar.

Seyrettiklerimiz üzerinden kendimizi sorgulamamız şart: Ben bunu niçin seyrettim, seyrettim de bu seyrettiğim beni nereden aldı nereye götürdü?

Başkalarının sorduğu sorular üzerinden savunma pozisyonu almak yerine kendimize sorduğumuz sorular üzerinden duruş alalım.

#Gençlik
#Çocukluk
#Mazi