“Medya günü asla sona ermez” ve mübarek gecelere sıra gelmez

04:001/12/2017, Cuma
G: 18/09/2019, Çarşamba
Fatma Barbarosoğlu

Zamanı idrak etme kapasitesine göre insanları ikiye ayırmak mümkün: Medya gününü yaşayanlar ve medya gününü yaşamayanlar.Medya gününü yaşayanları biliyorum, medya gününü yaşamayanların ise izini sürüyorum. Bulsam uzun uzun konuşacağım. Sennet ve Cobb’un “Sınıfın Gizli Yaraları”nda işçilerle yaptığı gibi sohbet edeceğim onlarla. Daha doğrusu uzun uzun dinleyeceğim onları. Medya gününü yaşamayanların vakti nasıl idrak ettiğini, eşiyle dostuyla ne konuştuğunu kayıt altına almanın muazzam bir sosyolojik

Zamanı idrak etme kapasitesine göre insanları ikiye ayırmak mümkün: Medya gününü yaşayanlar ve medya gününü yaşamayanlar.

Medya gününü yaşayanları biliyorum, medya gününü yaşamayanların ise izini sürüyorum. Bulsam uzun uzun konuşacağım. Sennet ve Cobb’un “Sınıfın Gizli Yaraları”nda işçilerle yaptığı gibi sohbet edeceğim onlarla. Daha doğrusu uzun uzun dinleyeceğim onları. Medya gününü yaşamayanların vakti nasıl idrak ettiğini, eşiyle dostuyla ne konuştuğunu kayıt altına almanın muazzam bir sosyolojik çalışma olacağını düşünüyorum.


Medya gününü yaşamayanları bulmak için medya gününü yaşayanlar üzerinde düşünmek şart elbette.

Medya gününü yaşayanlar çeşit çeşit, lakin kabaca üç kategoride değerlendirmek mümkün.

Üretimsiz medya günü (Sabahtan akşama kadar kötü hizmet veren ama gözü hep cep telefonunda olanların günü.)

Yarı üretimli medya günü(Her sigara molasında sosyal medya kullanımını kaldığı yerden devam ettirenler. Sosyal medyadan gelen haberler yüzünden enerjisini erken tüketenlerin günü.)

Fesat üreten medya günü( Başkalarını gözetlemek onların hayatına kötü enerji göndermek üzere konuşlanmış olanların günü.)

Üretim odaklı medya günü ( Kendi amaçları için interneti küresel bir araştırma merkezi, dev bir kütüphane olarak kullananların günü.)

“Medya günü” yeni bir zaman idraki. Evvelki zamanlarla neredeyse hiç ortak yanı olmayan bir zaman idraki bu.

Hatırlayalım, tarım toplumunda zaman güneşin doğuşu ve batışına ayarlı idi. Gecelerin gece, gündüzlerin gündüz olduğu zamanlar.

Zaman güneşe göre idrak edildiği için mevsimlerin kendine has bir ritmik idraki söz konusu idi.

Sanayi İnkılabı ile birlikte güneş zamanından saat zamanına geçildi. İnsanlar dakikalar ve saatlerle fabrikalara bağlandı.

Sanayi İnkılabının getirdiği “mesai saatleri”ni, insanların göklerden kopuşunun ilk evresi olarak düşünmek mümkün. Sabahın karanlığında fabrikalara giren insanlar, akşamın karanlığında evlerine yorgun bedenlerini götürürken, güneşi hiç görmeden yaşayan ilk kuşak oldu.

Oysa insanoğlunun kalbinin ışığı göklerden gelen mesaj ile akmaya devam eder. Rabbimiz bizi Kur’an-ı Kerim’de tekrar ve tekrar yerlerin ve göklerin hikmeti üzerine düşünmeye davet ediyor.

Yerlerin ve göklerin hikmeti üzerine ekran başında oturarak düşünmek mümkün mü?

II-

Sosyal medyanın hayatımızın kodlarını değiştirişine odaklanırken “bir şey değişir her şey değişir” önermesini merkeze alıyorum. Hayatımıza giren teknolojileri icat edenler, icatlarının hayatın dokusunu ne kadar değiştireceğini, “bundan böyle” her şeyin ne kadar farklılaşacağını asla tahmin etmemişlerdir. Mesela mekanik saatin icadını düşünelim. Mekanik saat manastırdaki ibadetlerin daha düzenli yapılmasını sağlama gayesini taşıyordu. Ama zaman içinde ibadetlerin daha düzenli yapılmasına değil, dakik üretim zamanı için imkan hazırlamış olduğu ortaya çıktı. Mumford kapitalizm ile mekanik saat arasındaki bağlantıyı şöyle özetliyor: “Mekanik saat düzenli üretim, düzenli çalışma saatleri ve standart ürün fikirlerini mümkün kıldı...Kısaca saat olmasaydı kapitalizm mümkün olmayacaktı.” Soru şu: Teknoloji, o teknolojiyi icat edenlere rağmen başka bir hikaye ile akışına devam ediyorsa bize düşen nedir?

Bize düşen her teknolojik ürünü zaruret miktarı kullanmak ve malayani işlerden uzak durmaktır. Söyleyeceğin bundan ibaret mi diyenlere hitaben, zaruret miktari konusunda titizlenmek ve malayani işlerden uzak durmak emin olun her türlü meselenin başlangıcını oluşturuyor.

III-

Başlığa gelince...Oturduğum semtte daha önce hiç karşılaşmadığım bir şey oldu. Üst geçitlere “Kandiliniz mübarek olsun” tebrikleri asılmadı, pastanelerden kandil simidi kokuları gelmedi, dükkanlar “Kandiliniz mübarek olsun” diye müşterilerini içeriye davet etmedi.

En acısı da bu satırların yazarı günleri birbirine karıştırdı. Oysa daha bir ay öncesinden her türlü programını ertelemiş “O gün Mevlid Kandili olacağı için...” demişti.

Rebiyülevvel ayına girince birbirinizi haberdar edin diyen Efendimizin hadis-i şerifi üzerine Rebiyülevvele girdik diyen dostlarım oldu elbet. Ama günleri birbirine karıştırınca, kesintisiz bir “şimdiki zaman” içinde “yarın” olduğunu fark etmeyince... Medya zamanının bitimsizliğine gark olunca...Mevlid Kandili’nin gününü idrak edememiş oldum. Hadi firmalar “kara Cuma” yorgunu, eşe dosta ne oldu?

#Medya
#Sosyal Medya