Cennetlik arkadaşımız için plaket töreni

04:009/08/2017, Çarşamba
G: 17/09/2019, Salı
Fatma Barbarosoğlu

I-“Kimseler kıymetini bilmedi” dedi o sabah karısı. Kocasının sesini çıkarmadığını görünce “Belki de hiç kıymeti olmayan adamsın” diye ekledi.“Kim bilecekti ki benim kıymetimi, sen bilsen bana yeterdi hatun” demek istedi. Çok uzun bir cümle. Yarı yolda tükenirdi gücü. Karısı metrelerce konuşurdu. Dağlardan ovalara inerdi bir nefeste. Adam iki kat çıkamaz, iki cümleyi arka arkaya yoldaş edemezdi karısının karşısında.Başını iki yana salladı.Besmele çekip ayakkabısını giydi. Ayakkabısının bağcığını

I-

“Kimseler kıymetini bilmedi” dedi o sabah karısı. Kocasının sesini çıkarmadığını görünce “Belki de hiç kıymeti olmayan adamsın” diye ekledi.

“Kim bilecekti ki benim kıymetimi, sen bilsen bana yeterdi hatun” demek istedi. Çok uzun bir cümle. Yarı yolda tükenirdi gücü. Karısı metrelerce konuşurdu. Dağlardan ovalara inerdi bir nefeste. Adam iki kat çıkamaz, iki cümleyi arka arkaya yoldaş edemezdi karısının karşısında.

Başını iki yana salladı.

Besmele çekip ayakkabısını giydi. Ayakkabısının bağcığını bağlarken karısı başında öylece dikilip “Eniştem plaket almış” dedi.

Plaket ne ki?

Plaketin ne olduğunu bilirdi. Lakin ablamgil onu almış bunu almış, eltimgil şunu yapmış bunu yapmış diye bütün aile, sülale hatta sınıf annesine varıncaya kadar kimin ne aldığını “Bak sen bana bunların hiçbirini almıyorsun” demek için kullanan karısının cümlelerinden yorgun düşmüş olan PTT memuru İhsan, plaketi yeni bir beyaz eşya gibi algıladı.

"Enişten ne yapacakmış plaketi?" dedi.

Karısına plaket neymiş diye soramazdı. Kadın yine metrelerce cümle kurar, “sen daha plaketi bilmiyorsun” diye başlayan aşağılayıcı konferansına bütün apartmanı dahil edebilirdi. En son bu tartışmayı ankastre bahsinde yaşamamış mıydı?

"Ne demek?" yerine, "Ne yapacakmış?" diye sormanın daha işlevsel olduğuna karar verdi.

“Plaketi ne yapacakmış enişten?” dedi.

“Lazım olur” dedi kadın.

PTT memuru İhsan’ın kafası iyice karıştı.

Nerede lazım olacak ki...

“Her yerde lazım olur, benim eniştem mevki makam basamaklarını beşer onar çıkıyor” dedi kadın.

Hiç sevmediği ablasının, hiç sevmediği kocasına bir ağabey hürmeti içinde eniştem demesi karşısında şaşırabilirdi İhsan, ama şaşırmadı. Bütün bunlar plaket aşkına herhalde diye düşündü.

Kafası plakete o kadar takılmıştı ki, beşer onar atlanan mevki makamlar kısmını hiç algılamamıştı bile.

II-

Plaket meselesini 17 yıllık mesai arkadaşı Büyük İhsan’a açıp açmamak konusunda mütereddit kaldı.

Büyük İhsan sahiden büyüktü. Yaşından dolayı değil, koca gönlü ile büyüktü. Sanki rol icabı PTT memuruydu. Asıl işi gönülleri genişletmek olan bir ahret yolcusu.

Herkese güleryüz gösterirdi Büyük İhsan. Öfkeli müşterilere “Hele bir soluklan” derdi. Kimisini hemşehrilik bahsinden yakalardı, kimisini “Seni kim üzdü babam” diye canı gönülden hal hatır sormasıyla.

Emekli maaşını almaya gelmiş olanların yanında çocuk varsa bozuk paraları ille de çocuklara vermek gibi bir âdeti vardı.

Küçücük mekânda iki İhsan, iki İhsan’ın ikisi de türkücü olunca, vaktin nasıl geçtiğini ne kuyrukta bekleyenler anlardı ne de iki İhsan.

Büyük İhsan, adaşına “Küçük İhsan” demekten edep ettiği için “Sen bize Allah’ın ihsanısın, cennetlik İhsan” derdi.

Cennetlik İhsan’ın cennetlik olduğuna herkesi öyle bir inandırmıştı ki, mesai arkadaşları hangi İhsan bey sorusuna Büyük İhsan ya da Cennetlik İhsan diye cevap verirdi.

Karısının “eniştemin plaketleri” dediği günü, düşüncenin kara kuytularında bitirdi Cennetlik İhsan. Bir tek türkü mırıldanmadı. Gün öyle türküsüz geçince Büyük İhsan “Sende bir gariplik var Cennetlik” dedi herkesin toparlanıp gitmesini bekledikten sonra. Böyleyken böyle diye anlattı evinden uğurlanış saatlerini Cennetlik İhsan.

Büyük İhsan “Dertlendiğin şey o mu? Ben sana yarın en iyisinden bir plaket veririm. Boşa gitmesin, tören de yaparız” dedi.

Tören mi? Ne töreni?

O da bizim sürprizimiz.

Sürpriz mi? Aman adaşım sürpriz bizi bozar diyecekti ki... Diyemedi. Sürpriz bizi bozar cümlesini yutkundu, yutkunurken sanki boğazı yırtıldı.

Büyük İhsan ne konuda plaket vereceğini bulmak için önce mesai arkadaşlarının görüşünü aldı.

“Sen yetkili olsan Cennetlik İhsan’ı hangi özelliğinden dolayı takdir edersin?” diye sordu yemekte. Sorduğu soruyu ve verdikleri cevapları duymasın diye Cennetlik İhsan’ı, öğlen tatilinde, hatırlı müşterimizdir deyip bankacı Rana Hanım’ın annesinin paketini almaya gönderdi iki sokak öteye.

Şubede topu topu beş kişiydiler.

Beş kişinin her birinin takdiri farklı oldu.

Yeliz Hanım, “Hanım müşterilere pozitif ayrımcılık yaptığı için” dedi.

Vedat Bey, “Türkiye coğrafyasına hâkim olduğu ve gönderilerde tek bir kusur yapmadığı için” dedi.

Hasan Bey, “Mükrim bir arkadaşımızdır” dedi.

Büyük İhsan arkadaşları ile istişare ettiği için pişman olacaktı ki kalbine gelen bir ilham ile “İşyerini müşteriler ve mesai arkadaşları için cennete çeviren İhsan Gürdilek’e bize kattıkları için teşekkür ederiz” yazan bir plaket sipariş verdi. Şöyle lacivert kadife kutunun içinde diye telefon etti internet üzerinden bulduğu Her türlü plaket siparişiniz alınır adresinin altındaki telefona. Sipariş ne zaman hazır olurdu? “Ne zaman isterseniz” dedi, Her türlü plaketi yapan. “Yarın olur mu mesela?” diye sordu, karşı tarafın “O kadar da acele mi?” diyeceğinden emin. “Nasıl isterseniz” dedi. Ödeme nasıl olacaktı? “Nasıl isterseniz” diye tekrarladı telefondaki ses. Tamam dedi Büyük İhsan. O vakit teslimatta ödeyelim.

Ertesi sabah saat tam 10’da kadife lacivert kutunun içinde plaket geldi.

Herkes “Cennetlik arkadaşımızın plaket töreni” için hazırdı. Tören öğlen tatilinde vidyo çekimleri eşliğinde yapılacaktı...

Devamını, yani hikâyenin sonunu sizin tamamlamanızı istiyorum.

Sizin yazacağınız sonu, iletisim@fatmabarbarosoglu.com adresine bekliyorum. Sizden gelecek “son”ları daha sonra kendi yazacağım son ile birlikte
adresinde ve “Bir Hikâyenin Kaç Farklı Sonu Olabilir” kitabımda yayınlayacağım inşallah.

Öyküye son yazmak için acele etmeyin lütfen. İçinize sinen itinalı bir son yazın ki kitapta yer verebileyim.

#PTT
#Cennet
#plaket