Dedik ki, kadın konusunda filozoflar da Kitab-ı Mukaddes de bize doğruyu gösteremez. O halde kala kala Kuranıkerim’de ve onun açıklaması olan Sünnette söylenenler kalıyor. Ama çoğu konuda olduğu gibi bu konuda da biz anlamaya sil baştan ve yeniden başlamalıyız. Çünkü böyle meselelerde bazen örfün, zamanın ve mekânın gereklerini evrensel doğrular sanma yanılgısına düşebiliyoruz. Kuran-ı Kerim’in açık hükümlerinde ise değişme olmaz.
Sanırım İslam’ı bütün olarak bilen ve imkânı olan müminler hiçbir mazeretin arkasına saklanamazlar. Ancak bilmeyenler, ya da imkânı olmayanlar bir ölçüde mazur görülebilirler. Bunu özellikle kadınların tesettürü meselesi için söylüyorum. Tabii ki, kimse Allah’ın çizdiği sınırlardan taviz verme hakkına sahip değil, ama acaba O’nun dininin yanlışsız uygulayıcısı olan Resulüllah Efendimiz (sa) bizim görüp tehevvüre kapıldığımız bazı şeyleri görseydi nasıl davranırdı? Nasıl davranacağını bilebilmemiz de elbet kolay değil, ama bunu onun benzer durumlarda nasıl davrandığını öğrenmekle bir ölçüde bilebiliriz. O halde onun hayatını çok iyi bilmeliyiz.
Geçenlerde kendi kurumumda çalışan “tesettürsüz” bir bayan memurun öğle arası bir dolabın arkasında başörtüsünü takıp namaz kıldığına şahit olunca önce şaşırdım, sonra düşündüm; acaba günlük hayatında İslam’ın istediği asgari tesettürü uygulamayan, ama namazlarını kılan bir bayan mı daha günahkârdır, yoksa başını bağladığı halde namaz kılmayan, ya da ahlakı bozuk bir bayan mı? Soruyu erkekler için de benzer şekilde sorabiliriz.
Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’ın sözünü hatırlatarak devam edelim:
‘Resulüllah hayatta iken vahiy gelir de bizi azarlar diye kadınlara söz söylemekten ve haksızlık yapmaktan korkuyorduk. Resulüllah vefat edince yine konuşmaya ve haksızlık yapmaya başladık’ (Buhari). Çünkü nasılsa artık vahiy gelmeyecekti. Demek ki, güçlü olan hakkı hep kendi arzusuna göre belirler. O halde hakkın yerine getirilmesi kişilere ve vicdana bırakılamaz. Abdullah bin Ömer gibi dindarlığı ve Sünnete bağlılığı ile tanınan bir sahabî böyle diyorsa bizim adaletli olamama ihtimalimiz çok daha fazladır. O halde biz eleştiriye önce kendimizden başlamalıyız. Eğer kazaklığımız hanımlarımızla karşılıklı oturup bunu yapmamıza mani ise, en azından yalnız kaldığımızda kendimizi hesaba çekebiliriz.
Aslında bizde kadın erkek çatışması yoktur, olmamalıdır. Bu sebeple de Feminizm bizden çıkmamıştır. Çünkü ilk çıkışı itibariyle Feminizm haklı bir reflekstir ve Sanayi Devrimiyle birlikte hoyratça ezilen kadınların haklarını savunmak için doğmuştur. Bugünkü haliyle kadını rakip olarak erkeğe karşı kışkırtan, aileyi parçalayan, hukuku bedenini ve cinselliğini istediği gibi kullanma olarak gösteren Feminizm ise aslında ilginç bir şekilde yine erkeklerin manipülasyonu ile bu hale gelmiştir.
Ama itiraf etmeliyiz ki, bizde de geleneksel kültürlerin ve gücün hâkimiyetinin etkisiyle makas kadınlar aleyhine gittikçe açılmıştır. Erzurum’daki üniversite yıllarımızda özel dersler okuduğumuz hocamız bir gün, eski Erzurum Müftüsü olan kendi hocasını anlatırken onun şöyle dediğini nakletmişti: ‘Dört gelinim var, yüzlerini açık görsem hangisi hangi oğlumun hanımı olduğunu tanımam’. Yani bölgesel edebin gereği olarak hiç birisi kayınpederinin yanında yüzünü asla açmamıştı ve bu durum İslam’ın edebi olarak görülüyordu.
Bunun sonucunda bir kopmanın olmaması mümkün değildi, çünkü ifrat her zaman tefriti doğurur. Bugün ise eşitlik adına paradoksal olarak kadınlar lehine pozitif ayrımcılık yapılıyor ve geçmişte haksızlık yapan erkeklerin cezaları bugünkülere çektiriliyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.