Yardıma muhtaç bir halk değil, devlet!

04:0016/12/2017, Cumartesi
G: 18/09/2019, Çarşamba
Ayşe Böhürler

Hristiyanlardan sonra yeryüzündeki ikinci büyük dinin mensuplarını Müslümanlar oluşturuyor. Dünya nüfusunun 4’te biri yani % 23’ü Müslüman.Bunların % 61’i Asya Pasifikte, % 21’I Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da, % 15’i Sahraaltı’nda, % 2.4 Avrupa’da, % 0.3’ü Amerika’da yaşıyor. Ve ne yazık ki Müslümanları en tanımayan (bilmek anlamında) ülke olan Amerika’nın kararları da onlar üzerindeki en çok etkiyi oluşturuyor.Bir delinin kuyuya attığı bir taşı çıkarmak bir tarafa Filistin ve Kudüs meselesi Osmanlı’nın

Hristiyanlardan sonra yeryüzündeki ikinci büyük dinin mensuplarını Müslümanlar oluşturuyor. Dünya nüfusunun 4’te biri yani % 23’ü Müslüman.

Bunların % 61’i Asya Pasifikte, % 21’I Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da, % 15’i Sahraaltı’nda, % 2.4 Avrupa’da, % 0.3’ü Amerika’da yaşıyor. Ve ne yazık ki Müslümanları en tanımayan (bilmek anlamında) ülke olan Amerika’nın kararları da onlar üzerindeki en çok etkiyi oluşturuyor.


Bir delinin kuyuya attığı bir taşı çıkarmak bir tarafa Filistin ve Kudüs meselesi Osmanlı’nın dağılmasıyla başlayan, 1947’den beri de akut olarak iyileşmeyecek birçok yarayla sürekli güncellenen bir sorun olarak yaşanıyor.

Doğal olarak da dünyada en çok paylaşılan, zulüm resimleri onlarınki! Paylaşılan ama hiçbir şey yapılamayan.

Diğer taraftan bu resimlerin paylaşılması ve yayılması İsrail’i asla rencide etmediği gibi, tam tersi iletişim stratejilerinin temel parçasını oluşturuyor. Onların dünyaya dönüp, “
Karşımızda devleti konuşacağımız kimse yok, bir avuç çapulcu halk var”
söylemini perçinliyor
.
Bu nedenle Filistin meselesi konuşulurken gözyaşlarıyla değil akılla konuşmanın çok daha faydalı olacağı kanaatini taşıyanlardanım.

Her şeyden önce Filistin davası dünya tarihi içinde kendine özgü şartları ve koşulları olan bir dava. Bu nedenle iletişim stratejisi de farklı olmalı.

1947’den beri iki tarafta da olumlu veya olumsuz değişmeler oldu. Bunları masaya objektif koyup konuşmakta fayda var.

Trump’ın kararı konuyu sözde çözmek adına şimdiye kadar gelinen mesafeyi de bir manada sıfırladı? Bunlardan birisiİsrail artık nehirden denize kadar toprak sahibi olmayı, Batı Şeria ve Gazze’nin sürekli işgali ve mülkiyetinin olamayacağını kabullenmiş durumdaydı.

Kudüs içinse temelde Arap mahalleleri Filistin Otoritesinin bir parçası olacak, Yahudi mahalleleri de İsrail devletinin olacağına dair bir fikir birliği oluşmuş durumdaydı.

Kutsal mekanlarda ise bir tür uluslararası güvenlik mekanizmasının olmasına her iki taraf da ikna olmuştu.

Şimdi bunca yıl alınan yol bir anlamda heba oldu.

Ama diğer taraftan Türkiye’nin başkanlığında İstanbul’da yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısı Filistin’i yardıma muhtaç bir halk olarak tanımlamanın ötesine taşıdı.

1969’da Mescid-i Aksa’nın yakılmasından sonra kurulan Teşkilat, Kudüs özgür olana kadar merkezini Cidde olarak tayin etmişti. Teşkilat, tarihinde en hızlı kararı Türkiye başkanlığında yapılan bu toplantıda çıkarttı.

Toplantını düzenlenme süresi 6 gündü.

...

Toplantı sonrasında Doğu Kudüs vurgusu üzerine yapılan itirazlar yanlışlarla dolu. Her şeyden önce kutsal mekanların olduğu eski şehir ile Doğu Kudüs aynı şeydir. Bizim için tarihi ve dini olarak önemi taşıyan da orasıdır.

Batı Kudüs sonradan oluşturulmuştur, Yahudi mahallelerinden oluşur.

Batı Kudüs’ün tamamında Yahudi nüfus oturur. Batı Kudüs’te bir Müslümanı görünce tüküren Yahudilerin olduğuna bizzat tanık olmuş birisiyim.

Bu nedenle toplantı akabinde ortaya çıkan Kudüs’ün bölünmesi tartışmaları manasızdır ve bölgeyi tanımadan yapılan yorumlardır.

Surların içinde kalan tarihi şehir Doğu Kudüs’tür. Nüfusu ağırlıkla Araptır. Diğer tarftan hiçbir Arap ülkesinde bu tartışmanın yapılmadığının da altını çizelim.

Tabii bu arada Doğu Kudüs’ün de Batı Kudüs’ün de fiili olarak İsrail tarafından yönetildiğini ve uzun süredir Doğu Kudüs’ü Yahudileştirme (tabelaları-mekanları bayraklarıyla) çalışmalarının da devam ettiğini söyleyelim.

Toplantıya Mahmut Abbas ve Ürdün kralının katılımı önemliydi. Abbas ve Ürdün Kralı uluslararası anlaşmalar gereği kutsal mekanların resmi sorumlularıydı. 1967 savaşından önce de burası da Ürdün yönetimindeydi.

Burada dikkat çeken ikinci önemli nokta Mahmut Abbas’ın tavrıydı.

Abbas net bir tavır aldı. “Bundan sonra ABD barış için arabulucu olmaktan çıkmıştır…” diyerek Amerika’ya olan tepkisini dile getirdi.

Filistinlilerin kendi aralarında ulusal bir uzlaşıyı devam ettirdikleri bir dönemde söylenmiş bir cümle bundan sonraki süreç için oldukça önemliydi.

Toplantını sonrasında Filistin’in devlet statüsüne geçebilmesi için bir yol haritası çıkartılması bekleniyor.

Öncelikle Filistin devletinin BM’de gözlemci ülke statüsünden çıkıp üye ülke olması gerekiyor. Filistin Devleti’nin BM’ye tam üye olabilmesi için daha çok çaba sarfedilmesi gerekir.

Filistin devletini birçok Avrupa ülkesi tanımıyor. Bu gelişmeler üzerine Filistin’i devlet olarak tanıyan Avrupa ülkelerinin sayısını artması da bekleniyor. Bunun için İslam ülkelerinin sıkı bir lobi çalışması yapmasına ihtiyaç olduğunu söyleyelim. Bu iş burada bitmemeli.

Filistin ekonomisini güçlendirmek ikinci adım olarak önem taşıyor. ABD ve Suud ekonomik yardımların kesilmesine sebep olabilir. Burada ekonomik yaptırımların önüne İslam ülkeleri set çekebilmeyi başarabilmeli. Toplamda 57 ülkeden söz ediyoruz.

Türkiye büyük bir tarihi sorumlulukla bir adım attı ve attırdı.

Bundan sonrasında bu adımın arkasında durulması gerekir. İslam İşbirliği Teşkilatı’nın kuruluş amacına uygun aktif bir siyaset geliştirme şansı da bu vesileyle güçlenir diye umut edenlerdenim.

Zirve önemliydi ama asıl önemlisi bundan sonra bu kararların altını doldurmak olmalı.

#İslamiyet
#Ortadoğu
#Amerika