Daha önce kaleme aldığım birçok yazıda, gerek“IŞİD” patentli, gerekse “ırkçı” ve “anti-İslam” patentli olsun, ABD ve Avrupa’da sıradan insanlara yönelik saldırıların Batı’lı toplumlarla müslümanlar arasında bir nefret iklimi inşa etmeyi amaçladığı uyarısında bulunmuştum. Batı dünyasında “İslamofobik” vakalardaki artış bu uyarımı destekliyor.Geçtiğimiz Ramazan ayında biri İngiltere’de, diğeriyse ABD’de olmak üzere müslüman göçmenlere yönelik ölümle sonuçlanan iki ciddi saldırı gerçekleşti. Darren
Daha önce kaleme aldığım birçok yazıda, gerek
“IŞİD
” patentli, gerekse “
ırkçı
” ve “
anti-İslam
” patentli olsun, ABD ve Avrupa’da sıradan insanlara yönelik saldırıların Batı’lı toplumlarla müslümanlar arasında bir nefret iklimi inşa etmeyi amaçladığı uyarısında bulunmuştum. Batı dünyasında “
İslamofobik
” vakalardaki artış bu uyarımı destekliyor.
Geçtiğimiz Ramazan ayında biri İngiltere’de, diğeriyse ABD’de olmak üzere müslüman göçmenlere yönelik ölümle sonuçlanan iki ciddi saldırı gerçekleşti. Darren Osborne adındaki saldırgan Londra’da”
Finsbury Park Camii
”nde teravih namazından çıkan cemaatin üzerine kamyonetini sürdü. Saldırıda bir kişi hayatını kaybetti, 10 kişi yaralandı. Cemaat tarafından etkisiz hale getirilen saldırgan, “
bütün Müslümanları öldürmek istiyorum
” diye bağırdı.
ABD’nin Virginia eyaletinin
Sterling
kasabasında ise
Nabra Hassanen
isimli 17 yaşındaki genç kız arkadaşlarıyla camiye giderken yol üzerinde tartıştıkları Darwin Martinez Torres tarafından kaçırılarak öldürüldü. Yerel polis birimleriyse saldırının “nefret suçu” veya önyargıyla gerçekleştiğine dair herhangi bir göstergenin henüz mevcut olmadığını savundular.
Oysa katilin İslam’a karşı duyduğu antipati sonucunda bu cinayeti işlediğine dair ciddi emareler var. Hassanen’in ailesi de kızlarının müslüman olduğu için katledildiğini ifade ediyorlar. Bu saldırıyla ABD’de camilerin güvende olduğuna dair ciddi kuşkular oluştu. Medyada ABD Başkanı
Donald Trump
’ın bazı müslüman ülkelerin uyruklarının ABD’ye girmelerini yasaklayan kararnameyi uygulamaya koyma girişiminin İslamofobik saldırıları teşvik ettiğine dair eleştiriler yer aldı. Vize yasağının Amerikan halkını teröre karşı korumayı amaçladığını savunan Trump’ın Sterling’deki saldırı karşısındaki sessizliği dikkat çekiciydi.
Geçtiğimiz Perşembe günü ise Paris yakınlarındaki
Creteil
’de bir saldırgan aracını camiden çıkan cemaatin üzerine sürmeye çalıştı. Ancak cami girişine daha önceden yerleştirilen bariyerler nedeniyle saldırgan hedefine ulaşamadı. Fransız gazetelerinde çıkan haberlerde saldırganın Paris’teki IŞİD saldırılarının intikamını almak istediğini söylediği belirtiliyordu.
Dün bir saldırı haberi de Fransa’nın
Avignon
kentinden geldi. Kentteki bir cami önünde gerçekleştirilen silahlı saldırıda 8 kişi yaralandı. Saldırının hangi nedenlerle gerçekleştiği konusunda tatmin edici bir açıklama gelmediyse bile gazetelerde olayı soruşturan savcının terör saldırısı ihtimalini devre dışı bıraktığı kaydedildi. Hangi amaçla gerçekleşmiş olursa olsun, daha önce yaşanan vakalar sebebiyle bu saldırı müslüman göçmenleri tedirgin ediyor.
ABD ve Avrupa’da müslüman göçmenlere yönelik birçok saldırı gerçekleşti. Ancak bu saldırılar ölümle sonuçlanmadığı için kamuoyunun dikkatinden kaçıyor. Bazı istisnalar hariç, Batı basınıysa bu saldırıların
“terör saldırısı
” olarak nitelenmemesi için özel çaba harcıyor.
“Amerika-İslam İlişkileri Konsey
i”nin verdiği bilgilere göre ABD’de Müslümanlara yönelik saldırılar 2015 yılında 1409 iken, 2016’da bu rakam yüzde 57 artış kaydederek 2213’e yükseldi. İngiltere’deyse 2016’ya kıyasla ırkçı saldırılarda yüzde 40 artış oldu.
İngiltere’de İslamafobik temelli vakaların oranındaki artış medya tartışmalarına da yansıyor. Londra’da “Finsbury Park Camii”ne yönelik saldırı, “
İslamofiya
”nın serbest bırakıldığında neler olabileceğine ilişkin tipik bir vaka olarak gösteriliyor. Bu analizlerde ‘
Sağ
’ tandanslı medya organlarının göçmen karşıtı ve İslam karşıtı gündemi cesaretlendirdiği ifade ediliyor.
#ABD
#Batı
#Ramazan ayı
