|
Afgan çobanlar

“İyi ki Afganlar var da tarımda işler yürüyor.” Bu sözü çokça duyduğunuzu biliyorum. Ama bu sözün ne anlattığı noktasında biraz detaya inmek istiyorum. Ya da belki bir sorgulama yapmanın gerekli olduğunu düşünüyorum.

Dünyada işçi göçlerinin ve mültecilerin genellikle tarım sektöründen uzak tutulduğunu kendi deneyiminizle dahi görürsünüz. Gerçi stratejisi farklı olan ülke örnekleri de vardır. Varsa da saikler başkadır.

Ama en basitinden Türkiye’den Avrupa’ya göç edenlerin çoğu çiftçi olduğu halde o dönemde fabrikalara işçi olarak alındıklarını görürsünüz.

Gidenlerin tercihi mi bu yöndedir yoksa Almanya’nın veya Fransa’nın mı, bu da tartışılır. Ama vakıa bu.

İşte bunun çünküsünü düşündüm.

Ama önce şunu söyleyeyim; azılı bir mülteci karşıtı olarak falan tartışmıyorum konuyu hatta sorunlar bulunup çözülmeyecekse ben de iyi ki Afgan çobanlar var diyorum.

Bu açıklamayı da mültecilerle ilgili yapılması gereken hemen her tartışmayı daha m demeden insaniyet, ırkçılık ya da tam tersi bağlamlarda etiketleyip yok etmeye hevesliler çok olduğu için yapma gereği duyduğumu da söylemek isterim.

Neyse meseledeki çünküye geleyim. Tarım dünyanın her yerinde destek ve teşviklerle sürdürülür. Hatta işleri çığırından çıkaracak kadar çiftçi olarak köylünün şımartıldığı örnekler vardır. Örneğin Fransa’da çiftçilere sunulan imkân Türkiye’de sunulsa (ki Türkiye de bu anlamda hiç de az bonkör değildir) tepki bile görür. Hatta Fransa’daki gibi imkânlar sunulsa da çiftçiler hala Meclis önüne gübreler saçsa falan milletin tepesinin tası atar.

Büyük ihtimalle Avrupa ülkeleri teşvik ve desteklerle kuşatılan bir sektör inşa etmek mecburiyetinde oldukları için ve destek-teşviklerin “lokallere” verilmesi daha kolay olacağı için bu yola yönlenmişlerdir. Ama nasıl yaparlarsa yapsınlar, ki tarımda sorumluluğu olanlar bu detayları benden daha iyi biliyordur, sektörü işçi ve mülteci göçlerinden uzak tutmuşlardır.

Tabii doğru bir karşılaştırma yaptığımı söyleyemem. Avrupa tarımda kendine yeten durumda değil. Türkiye ise tarımda ihracatçı. Örneğin çok speküle edilen tohum tarafında dahi kendine yeten bir karakterde olduğu gibi 175 ülkeye ihracat yapıldığı kaydediliyor.

Ama gene de yolu, yöntemi, maliyeti her ne ise tarımda işçi göçünden medet ummayacak bir ortam kurulmalı. Tekrar söylüyorum maliyeti her ne ise… Tekrar söylüyorum olursa olsun ama medet ummayacak kadar bir ortam…

Dün gazetemizde Bakan Yumaklı’yı ağırladık. Sosyolojik bir dönüşüm olduğuna ve sadece tarımın değil, sanayinin de aynı açık sorunuyla karşı karşıya olduğuna vurgu yaptı.

Mesela Türkiye’nin bugün içine düştüğü sosyolojik duruma daha önce Almanya’nın düştüğünü farz edersek sanayi yerine tarımı yerli tutmaya çalışmış oldukları söylenebilir. Göçenlerin ekecek arazi alacak durumda kişiler olmaması da etkili olmuştur mutlaka. Başka şeyler de söylenebilir. Ama bu yan taraflara kaçıp meseleyi odağından kaydırmamak lazım.

Türkiye çiftçiyi toprağında tutmak için yapılabilecek her şeyi de yapıyor zaten, biliyorum. Ama olmuyor demek yerine oldurmak zorunda mı bunu tartışmak istiyorum. Eğitim mi, okul mu, büyükşehir kanunu, miras hukuku mu, sulama altyapısı mı her ne ise tarımın üstünlüğünü kuracak şekilde yeniden düşünülmeli mi? Ve olmuyorsa yeniden ve yeniden…

Yahut zaten yeniden ve yeniden kısmı tamamlandı mı?

Türkiye’de en çok akıl verilen kişi olduğuna emin olduğum Tarım Bakanına bir de ben akıl vermek için yazmıyorum. Amacım dert yanmak olarak da görülebilir. Belki de başlatılan projelerin çoğunun tamamlanamadığı veyahut da tamamlansa dahi projeyi başlatanın da sonrasında sahip çıkmadığı bu sektörle ilgili söylenen her şey belki akıl vermek değil, dert yanmaktır mesabesindedir.

Fakat yaptığımız tartışmalardan Bakan Bey’in zihninde belki de sorunun çözümü için tarımı kurumsallaştırmak (belki bu yolla teknoloji adaptasyonunu artırmak) düşüncesinin ağır bastığı da anlaşılıyor.

Çözüm buysa buna da varım. Hatta destek ve teşvik yükünü azaltıcı bir etkisi varsa ne âlâ. Gene de Türkiye’nin KOBİ karakterli bir ülke olduğunu hatırlatmak istiyorum. İçkin olarak bu durum Türkiye’de tüm sektörlerin karakterine yansır.

Tarımda karakter değişirse ve diğer sektörler buna ayak uyduramazsa sıkıntı çıkar. Hele de büyük işletmeler, tarım sektörünün karakterinin bir gereği olarak destek ve teşvik alacak olursa daha büyük sıkıntı çıkar.

Hâsılı, mesele çözülecekse çözelim. Çözülmez artık diyorsak da bir karar verelim ve mültecilerle bu sorunu eğer ebeden bitirebileceksek bitirelim. Ancak bunu başardıktan sonra tarım tedarik zincirindeki problemleri gidebiliriz.

Sanırım son günlerde haberleri düşmeye başlayan Dünya Bankası projelerinin paydaşları ve konu başlıkları da bu noktada bir karar verilmeye başlandığını gösteriyor.

Vakıa şu ki tarım geri dönülmez biçimde zihnimizde kalandan farklı bir pratiğe doğru dönüşüyor.

#Tarım
#Ekonomi
#Yusuf Dinç
#KOBİ
14 gün önce
Afgan çobanlar
Kara dinlilerle milletin savaşı
Çıplak ellerimiz ve İsrail!
Bir Başka Mesele: Aşırı hayvan sevgisi ‘kaydırılmış merhamet’ projesidir
Sahibinin Sesi
BM değil, Mekke Sözleşmesi